
"Active Pharmaceutical Ingredient" (API), farmasötik üretimin temel taşlarından biridir. API üretim tesisleri, ilaç endüstrisinin kalbinin attığı, büyük bilimsel, deneyimsel ve teknolojik birikimlerin birleşiminden oluşan kompleks yapılar olarak tanımlanabilir. Ancak, özellikle doğal kaynaklardan biyoaktif maddelerin saflaştırılması ve farmasötik etken maddelerin yüksek saflıkta elde edilmesi, bambaşka bir dünyadır.
Araştırmalar sırasında, birçok farklı API üretim tesisinin kuruluş hikayelerini ve işleyişini incelediğinde, bu tesislerin köklerinin aslında yüzyıllara dayandığı görülmektedir. Özellikle bitkilerden API üreten tesisler, zamanla büyük bir kültür haline gelmiş, bu süreçlerin deneyimle birleşmesiyle daha verimli ve yüksek kaliteli üretim süreçleri ortaya çıkmıştır. Örneğin, narenciye kabuğundan hesperidin, deve dikeni tohumundan silymarin, tütünden nikotin ve zerdeçaldan curcumin gibi bileşenlerin saflaştırıldığı tesisler bulunmaktadır. Bu tesisler, bu bileşenlerin saflığını %90’ın üzerine çıkararak, solvent kalıntıları bırakmadan “tertemiz” üretim süreçleri gerçekleştiriyorlar.
Bu tesislerin üretim süreçlerinin başarısının temelinde, yalın mühendislik prensiplerinin derinlemesine uygulanması yatmaktadır. Yalın mühendislik, üretimin her aşamasında verimliliği arttıran, zaman içinde daha verimli ve optimize olmuş sistemler geliştiren bir süreçtir. Üretimle birlikte deneyim, deneyimle sadeleşme ve özgünleşme bu tesislerin en kazandıran faktörleri olmuştur. Zamanla bir kültür halini alan bu süreçler, geçmişten günümüze kadar bu tesislerin kalıcılığını ve etkinliğini sağlamıştır.
Türkiye için, özellikle gençlerin yüksek katma değerli üretim süreçlerinde yer alması, bu süreçlere tanıklık etmesi, destek vermesi ve üretim süreçlerinin içinde aktif bir şekilde bulunması büyük bir değer taşımaktadır. Gençlerin bu alanda deneyim kazanmaları, yalnızca ülke ekonomisine katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda gençlerin geleceğe olan yönelimlerini ve hazırlıklarını da güçlendirir. Üretim ve deneyim, geleceğe yönelik en güçlü “kalkan” olacaktır.
Yeni Biyoteknoloji Çağı’nda, eski üretim modellerinin değiştiği, yüzyıllardır var olan anlayışların dönüştüğü bir döneme giriyoruz. Bu dönemde, gençlerin biyoteknolojik üretim süreçlerine dahil olması, eğitimlerini bu alanda derinleştirmeleri ve deneyim kazanmaları, geleceğin şekillendirilmesinde çok kritik bir rol oynayacaktır.
Bu çağda, yeni başlangıçlar sadece kapıları aralamakla kalmaz, aynı zamanda onları ardına kadar açar. Türkiye, biyoteknolojik üretim alanında büyük bir dönüşümün parçası olabilir ve bu dönüşüm, birlikte daha sürdürülebilir, yenilikçi ve güçlü bir gelecek inşa etmeye olanak tanıyacaktır. Gençler, bu dönüşümün temel dinamiklerinden biri olacak ve yepyeni bir geleceği, hep birlikte çizebiliriz.