Diyabet, insülin hormonunun yeterli salgılanmaması ya da yeterli salgılandığı halde vücutta yeterli derecede kullanılamaması sonucu ortaya çıkan kronik bir metabolizma hastalığıdır. Uluslararası Diyabet Federasyonu verilerine göre; dünyada 2010 yılında 285 milyon, 2017 yılında 425 milyon diyabet hastası mevcut iken, 2045 yılında tahmini beklenti 629 milyon kişi olması öngörülmektedir. 2017 yılı verilerine göre tüm dünyada diyabet komplikasyonlarından dolayı yılda 4 milyon kişi yaşamını yitirmektedir. Türk toplumunda da diyabet sıklığı giderek artmaktadır. Türkiye’de yaklaşık 9 milyon diyabet hastası olduğu bildirilmekte ve 2045 yılında bu sayının 13,4 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Bu hasta sayısına bakıldığında ülkemizin Avrupa ülkeleri içerisinde diyabet yaygınlığının en yüksek olduğu ülkelerden biri olduğu görülmektedir.
Diyabet hastalığının “Tip I Diyabet”, “Tip II Diyabet”, “Gestasyonel Diyabet” ve “Diğer Diyabet Tipleri” olmak üzere 4 tipi bulunmaktadır.
Tip I Diyabet: çocukluk ve ergenlik çağında yaygın olarak karşılaşılan insülin yokluğu sonucu gelişen ve 0-18 yaş arası en sık rastlanılan kronik bir hastalıktır. Genellikle 35 yaş altı bireylerde görülmekte ve en çok rastlanıldığı yaş aralığı 10-15 yaş olmaktadır. Tip 1 diyabet, tüm diyabet hastalarının yaklaşık olarak % 10'unu oluşturmaktadır. Tip I diyabet hastalarında hiperglisemi (kan glukozu (kan şekeri) düzeylerinin yüksek olması) kontrol altına alınamadığında başta karaciğer ve beyin olmak üzere birçok organda ve sistemde ciddi hasarlar oluşturmaktadır. Tip 1 diyabet hastalarında; polidipsi (sık susama), polifaji (sık acıkma) ve poliüri (sık idrar çıkma) belirtileri ile ortaya çıkmaktadır. Ayrıca hastalarda bulanık görme, inatçı enfeksiyonlar ve açıklanamayan kilo kaybı gibi belirtiler de görülebilmektedir. Tip I diyabet hastaları genellikle zayıftır ve ailede diyabet öyküsü bulunması durumunda risk artmaktadır.
Tip II Diyabet: “yetişkinlikte başlayan diyabet” ve “insüline bağımlı olmayan diyabet” gibi terimlerle de anılmaktadır. Vücudun insüline tam olarak yanıt verememesi ve insülin direncini de barındıran bir hastalıktır. İnsülin hormonunun çalışmasında aksaklıklar olduğu için glukozun kandaki düzeyi giderek artar. Tip II diyabet tipik olarak yaşamın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkmaktadır. Tüm diyabet hastalarının yaklaşık olarak %90’ını oluşturmaktadır. Bu hastalar genellikle tanı sırasında aşırı kiloludur ve genellikle hastalığın güçlü bir aile öyküsü bulunmaktadır. Tip I diyabetin aksine, tip II diyabetli hastalar teşhis edildiğinde genellikle belirti göstermezler ve doktor genellikle başka bir şikâyeti araştırırken teşhis koymaktadır. Dünyada milyonlarca kişiyi etkileyen önemli bir toplumsal sağlık sorunudur ve yaygınlığı beklenenden daha hızlı bir şekilde artmaktadır.
Gestasyonel Diyabet: gebeliğin ikinci veya üçüncü trimesterinde (gebelikteki her 3 aylık periyot) görülen diyabet tanısıdır. Hamilelik sırasında yüksek kan şekerinin görüldüğü ve hem anne hem de bebek için komplikasyonlara (hastalığa bağlı istenmeyen olumsuz etkilere, durumlara) yol açan bir hastalıktır. Genellikle hamilelikten sonra kaybolur, ancak etkilenen kadınlar veya çocuklar daha sonraki yaşamlarında tip 2 diyabet gelişme riski altındadır.
Diğer Diyabet Tipleri: enfeksiyonlar, diyabetle ilgili sendromlar, ilaçlar ve kimyasal ajanlar gibi nedenlere bağlı olarak görülebilmektedir.
Diyabetin neden olduğu komplikasyonlar (hastalığa bağlı istenmeyen olumsuz etkiler, durumlar) sonucu tedavinin maliyeti artmakta ve hastaların yaşam kalitesi kötü etkilenmektedir. Diyabet hastalarında ileri dönemde görülebilen komplikasyonlar akut ve kronik olmak üzere iki sınıf altında toplanmaktadır.
Akut Komplikasyonlar
Hipoglisemi
Kandaki glukoz değerinin 70 mg/dL’den düşük seyretmesi hipoglisemi olarak tanımlanmaktadır. Hipoglisemiye yol açan durumlar; insülin dozundaki yanlışlıklar, hastanın insülin uygulama zamanının hatalı olması, yanlış̧ tipte insülin ve beslenmede atlanmış̧ öğünlerdir. Hipoglisemi ölüm oranını arttıran acil bir durumdur. Acil müdahale edilerek tedavi edilmesi gerekmektedir. Diyabetli bireylerde hipoglisemi çok yaygın olarak görülmektedir. Hipoglisemi; sinirlilik, çarpıntı, dikkatsizlik, bilinç bulanıklığı, nöbet gibi belirtilere neden olmaktadır. Müdahale edilmezse bilinç kaybı, koma veya ölümle sonuçlanır.
Diyabetik Ketoasidoz
Diyabetik ketoasidoz tanısında hızlı olunması ve acil tedaviye başlanmasını gerektiren diyabetin ciddi komplikasyonlarından birisidir. Genellikle Tip I diyabetli hastalarda ortaya çıkmaktadır. Bunun yanında hastalarda ciddi enfeksiyon, travma, kardiyovasküler durum veya diğer acil durumlarda da görülebilmektedir. Vücut, yetersiz insülin kaynaklı glikozu hücre içine alamaz ve enerji olarak kullanamaz. Bunun sonucunda vücuttaki yağları enerji elde etmek için yıkarak keton adı verilen asitleri oluşturur. Hiperglisemi arttıkça vücuttaki keton miktarı artar ve tehlikeli hale gelmeye başlar. Tanının erken konulup tedaviye acil başlanması çok önemlidir. Erken mühadale komplikasyona bağlı ölüm oranını düşürmektedir.
Kronik Komplikasyonlar
Diyabetin kronik komplikasyonları iki farklı grupta mikrovasküler ve makrovasküler olarak sınıflandırılabilir.
Mikrovasküler Komplikasyonlar
Diyabetik Retinopati: Diyabetik retinopati göz damarlarında tıkanıklık ve damar geçirgenliğinde bozukluk sonucu diyabetli bireylerin çoğunda görme bozukluğu veya körlüğe neden olan bir komplikasyondur. Bu hastaların düzenli göz kontrollerini yaptırması büyük önem taşımaktadır.
Diyabetik Nefropati: Böbrekleri besleyen damarların yapısındaki bozulma sonucu böbreklerde işlev kaybı görülmesidir. Bu durum yüksek kan glukozuna bağlı gelişmektedir. Amerika Birleşik Devletleri ve ülkemizde son dönem böbrek yetersizliği hastalarının yaklaşık yarısını diyabeti olan bireyler oluşturmaktadır. Bu da son dönem böbrek yetersizliğinin en önemli nedeninin diyabetik nefropati olduğunu göstermektedir.
Diyabetik Nöropati: Diyabetik nöropati, yıllarca süren diyabet sonucunda sinir sisteminde harabiyet meydana gelmesidir. Diyabetin yaygın olarak görülen ve yaşam kalitesini kötü etkileyen ekonomik açıdan da yük oluşturan bir komplikasyonudur. Diyabetik nöropatinin başlıca nedeni periferik damar rahatsızlığı, ayağın hasarlanması ve yaralanmasıdır. En sık etkilenen bölgeler arasında ekstremiteler, özellikle de ayaklar vardır. Bu bölgelerdeki sinir hasarına periferik nöropati denir ve his ve duyu kaybı, yaygın ağrı gibi durumlara sebebiyet verebilir. Duyu ve his kaybı enfeksiyonlara ve amputasyonlara (organın cerrahi olarak kesilip alınmasına) neden olabileceğinden özellikle önemlidir.
Makrovasküler Komplikasyonlar
Koroner Arter Hastalığı: Diyabetli bireylerde önde gelen hastalıkların başında gelmektedir. Diyabeti olan hastalarda kardiyovasküler hastalıklar (kalp damar hastalıkları) çok daha fazla sıklıkta meydana gelmektedir. Kardiyovasküler hastalığı olan diyabetli bireylerde ölüm riski diğer bireylere kıyasla daha yüksektir. Diyabetli hastalarda kardiyovasküler hastalıklar yaşam kalitesini ciddi anlamda düşürmekte, sağlıklarını olumsuz olarak etkilemekte, hastalara ekonomik, psikolojik ve sosyal yönden ciddi anlamda ağır yük oluşturmaktadır. Bu sebeplerden dolayı diyabeti olan bireylerin kan glukozunu (şekerini) kontrol altına alması büyük önem taşımaktadır.
Serebrovasküler Hastalık: İnme riski diyabetli bireylerde, diyabeti olmayanlara kıyasla daha yüksektir. Diyabetli bireylerde insülin salınımının azalması, damar sertliğine ve serebral (beyinde) küçük damarlarda sorunlara neden olmaktadır. Ayrıca hiperglisemi, beyin kan akımını azaltarak damar harabiyetine neden olabilmektedir.
Diyabetik Ayak: Nöropati sonucu veya periferik arter hastalığından kaynaklanan bir tablodur. Diyabetli bireylerde hastane yatışlarında önde gelen bir komplikasyondur. Diyabetik ayak ve ülserlerinin (doku harabiyeti, açık yaralar) gereken tedavi ve bakımları yapılmaz ise bireylerde enfeksiyon, gangren ve ampütasyonla sonuçlanmakta hatta ölümlere neden olmaktadır. Diyabet hastaları; uygunsuz ayakkabı kullanımı, nasır ve yara gelişmesine karşı dikkatli olmalıdır. Ayrıca diyabetli hastaların ayak bakımı konusunda eğitilmesi ve bu eğitimin yaşam boyu sürdürülmesi gerekmektedir.
A., Jüni, P., et al., 2023 ESC Guidelines for the management of acute coronary syndromes. (2023).
Abdissa, S.G., et al., Incidence of heart failure among diabetic patients with ischemic heart disease: A cohort study. (2020).
Ahmed, S., et al., Differences in symptoms and presentation delay times in myocardial infarction patients with and without diabetes: A cross-sectional study in
Alaslawi, H., et al., Diabetes self- management apps: Systematic review of adoption determinants and future research agenda. (2022).
Azami, G., et al., Effect of a nurse-led diabetes self-management education program on glycosylated hemoglobin among adults with type 2 diabetes. Journal of diabetes research, (2018).
Barnes, J. A., et al., Epidemiology and risk of amputation in patients with diabetes mellitus and peripheral artery disease. Arteriosclerosis, thrombosis, and vascular biology, (2020).
Bhatt, D. L., et al., Diagnosis and treatment of acute coronary syndromes. (2022).
Genuth, S.M., et al., 3rd Edition. Chapter 1. Classification and diagnosis of diabetes. Diabetes in America (2018).
IDF Diabetes Atlas, Eighth edition, (2017).
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu, Türkiye Diyabet Programı, 2015-2020.
Skyler, J.S., et al., Differentiation of diabetes by pathophysiology, natural history, and prognosis. (2017).
Squirrell, D., and Bush, J. Diabetes Mellitus.