
Son bir haftadır yaşanan aşırı soğuk hava dalgası, neredeyse tüm Türkiye'de çok şiddetli don olaylarının yaşanmasına neden oldu. Antalya'da sebzeler dondu, Malatya'da kayısılar dondu, Doğu Anadolu'da buğday tarlaları çok büyük hasar aldı. Bunun gibi binlercesini sayabilirim.
Yaşanan bu büyük afetin bu senenin ürünlerine (gıdalarına) ve hatta önümüzdeki senenin gıdalarına kadar çok geniş çapta ve olumsuz yönde etkisi var. Yani yaşanan sadece belki de 1 günlük don olayının, önümüzdeki 2 senenin tarım verimine etkileri oluyor. Kaldı ki sadece bu bir tanesi.. Kuraklık, yangınlar, aşırı ve ani yağışlar, aşırı sıcaklıklar derken "tarımın sürdürülebilirliği" ve devamında "gıda üretiminin sürdürülebilirliği" hep bir tartışma ve eylem konusu..
İşte tüm bunların ana başlığı "GIDA GÜVENCESİ" başlığında değerlendiriliyor. Gıda güvencesi, bireylerin her zaman, yeterli miktarda, besin değeri yüksek, güvenli ve kültürel olarak kabul edilebilir gıdaya fiziksel, sosyal ve ekonomik olarak erişebilme durumu olarak tanımlanıyor. Hatta daha net bir açıklama ile FAO'nun tanımına göre gıda güvencesi “Tüm insanların, her zaman, aktif ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilmek için gerekli olan yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya fiziksel ve ekonomik olarak erişimlerinin olması durumu.” olarak tanımlanıyor.
Gıda güvencesi, derinleşen iklim krizi ile birlikte, şimdiden itibaren tüm insanlık geleceğinin ana konusu. En tepe noktası.
Eminim geleceğe yönelik olarak "gıda güvencesi" konusunu gündeme alan Ar-Ge çalışmaları, yön-eylem planları, Türkiye Gıda Güvencesi Risk Haritası gibi bir çok çalışma yapılabilir. Türkiye'nin kendini besleyen ana gıdalarda yaşanan azalma ülkemizin geleceğini tehdit edebilir boyutlara ulaşabilir. Tam da o nedenle bu konuda hızlıca önlem alıp, var olan tarım alanlarının miktarlarını arttırıp, daha fazla teknolojinin tarımın içerisinde olduğu, tarımı finansal olarak destekleme mekanizmalarının daha güçlü olup, verilen finansmanın takibinin de yapıldığı ve hep dediğim gibi mutlaka katma değere de ilerleyen bir tarımsal üretimin hayata geçmesi elzem.
Tabi hep bunları konuşuyoruz ama aksiyon için özellikle gençlerin tarım arazilerimizde olması gerekiyor. Gençlerin toprağa dokunmadığı bir gelecekte varlığımızı sürdürmemiz mümkün değil.
En son küçük bir istatistik paylaşmak istiyorum. Cumhuriyetimizin kuruluşundan beri, tarımda çalışan insan sayımızın ülke nüfusumuza oranını konu alan, çok çarpıcı bir istatistik.
- 1927 → %80
- 1950 → %75
- 1960 → %77
- 1970 → %67
- 1980 → %50,6
- 1990 → %46
- 2000 → %36
- 2010 → %23,3
- 2020 → %17,7
- 2023 → %14,7
Nereden nereye gelmişiz değil mi? Kuruluşumuzun ilk yıllarındaki üretkenliğin gücüne bakar mısınız?
İklim krizinin bizlere tarımda yaşattığı inanılmaz can sıkıcı etkileri ile "milli mücadelede" gençlerin yer alması şart. Yoksa zaten var olan yorgun çiftçinin, bu iklim mücadelesini yapması mümkün değil.
GENÇLER ve TARIM: Bugünün en ama EN KRİTİK ve STRATEJİK konusu.