Küçük bir hikaye ile başlamak istiyorum: Amerikalı meteorolog Edward Lorenz, 1960’larda, geliştirdiği hava durumu tahmin modelleri üzerinde çalışırken bir terimden açıkça bahsetti. Lorenz, atmosfer simülasyonunda başlangıç koşullarındaki küçük değişikliklerin tahmin sonuçlarında büyük sapmalara neden olduğunu gözlemledi. Bu sapmaları tanımlarken de “Brezilya’da bir kelebeğin kanat çırpması Teksas’ta bir kasırgaya neden olabilir mi?” gibi çarpıcı bir ifadeyle dikkat çekti. Ve bu etkiyi “Kelebek Etkisi” olarak tanımladı. Lorenz’in çalışmaları, kaos teorisinin gelişmesinde ve doğadaki sistemlerin ne kadar hassas olduğunu anlamamızda önemli bir rol oynadı. İlk başta daha çok fizik ve meteoroloji gibi bilimlerde ele alınsa da, kelebek etkisi zamanla ekonomi, psikoloji, sosyoloji gibi birçok alanda kullanılan bir metafor haline geldi.
Ve şimdi günümüze gelelim. Aşağıdaki rapor kelebek etkisinin etkilerini o kadar net bir şekilde önümüze koyuyor ki. Örneğin, iklim krizinin “uykusuzluğa” neden olabileceğini hangimiz düşünebilirdi ki? Ama artan sıcaklıklar ve gün ışığına maruz kalma süreleri giderek arttığı için uykuyla ilgili mekanizmalarımız bizleri giderek “uykusuzluğa” sürüklüyor. Uykusuzluk, en basitinden bağışıklığımızı tehdit eden, verimli çalışma potansiyelimizi düşüren bir etken..
Artan sıcaklıkları kilo alma eğilimimizi arttırdığını ya da günde 3 fincandan daha fazla kahve içen insanların, daha az içen insanlara göre günde 1000 adım daha fazla attığını gösteren bilimsel çalışmaları sizlerle zaman içerisinde paylaşmıştım. İklim krizinin sağlığımız üzerindeki etkileri ise bu kadar masum değil.
Toza maruz kalma oranı (çöl tozu, partikülce zengin hava) mesela diğer yıllara göre %45 artmış. Tüberküloz raporunu geçtiğimiz günlerde yine paylaşmıştım.. Geçen senelerin aksine son 2-3 yılda beklentilerin çok üzerinde bir artış olduğunu açıkça ortaya koyuyordu.
İklim krizini engellemek hepimizin ana görevi, bir sorumluluk, gelecek adına bir borç. Ama demeden, fakat demeden, sorumluluğu başkalarının üzerine atmadan, hepimiz yaşamlarımızı süratle gözden geçirmeli, var olan genel olarak bu sağlıksız yaşam stillerimizden tamamen vazgeçmeliyiz.
Tam da bu minvalde Kasım ayının mottosu hepimiz için “değişim” olsun diyorum. Alışkanlıklarımızın değişiminin, vücudumuzda ve çevremizde kelebek etkisi yaratacağından eminim.
Bizler için zaman daralmadı, bitti.
Değişimin tam zamanı!