Obezite, bireyde normalin üzerinde ve sağlığını tehlikeye atabilecek seviyede yağ kütlesine sahip olunması olarak tanımlanır. Obezite çok faktörlü, kronik ve yineleyen bir hastalıktır. Genetik, epigenetik, biyolojik, psikolojik, sosyokültürel ve finansal etmenler ile ilişkilidir. Dünyadaki yetişkin toplumda obezitenin görülme sıklığı, 1975’ten 2014 senesine kadar kadınlarda iki kat, erkeklerde üç kat artmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine bakıldığında ise tüm dünyada 2016 senesinde obezite kategorisinde 650 milyon, fazla kilolu kategorisinde ise 1,9 milyar insanın olduğu düşünülmektedir. Türkiye’de de benzer şekilde obezite kategorisinde değerlendirilen bireylerin sayısı, yetişkinlerde olduğu gibi çocuklarda ve ergenlerde de yükselmektedir. Çağımızın hastalığı obezite, kozmetik bir sorundan öte metabolik bir hastalıktır.
Obezitenin belirlenmesinde vücut yağ kütlesinin saptanması, bel çevresi, bel kalça oranı gibi yöntemler mevcuttur. Ağırlığın, boya metre kare (m²) olarak bölünmesi ile Beden Kitle İndeksi (BKİ) hesaplanmaktadır, boya göre ağırlık indeksi olarak tanımlanır. Kolay hesaplanabilmesi, maliyeti düşük ve tekrar edilebilir olması nedenleriyle sıklıkla kullanılır. Dünya Sağlık Örgütü, yetişkin bireylerde ‘fazla kilolu’ tanımı için 25’e eşit veya büyük BKİ, ‘obezite’ tanımı için ise 30’a eşit veya büyük BKİ olarak belirlemiştir. “BKİ değeri 30-34,9 kg/m² arasında olan bireyler birinci derece obezite, 35-39,9 kg/m² arasında olan bireyler ikinci derece obezite olarak tanımlanırken, BKİ değeri ≥40 kg/m² olan bireyler, obezitenin komplikasyonları açısından en fazla riskli grup olan üçüncü derece obezite (ileri derece obezite)” olarak sınıflandırılmaktadır. BKİ, her iki cinsiyet ve her yaştan yetişkinde fazla kilo ve obezitenin nüfus düzeyinde en kullanışlı ölçüsünü sağlar; fakat bazı durumlarda doğrudan obezite tanımına karşılık olamayabilir. Çocuklar için obezite tanımlanırken yaş ve persentil değerleri göz önünde bulundurulur. Kadınlarda bel çevresinin 88 cm, erkeklerde 102 cm'den yüksek olma durumu eşlik eden hastalıklar ve sağlık açısından risklidir. Erkekler için sağlıklı bel kalça oranı 1'den küçük, kadınlarda ise 0,8’den küçük olarak kabul edilir.
Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması (TBSA) çalışmasında 2010’da verilen bulgulara göre ülkemizde obezite oranının kadınlarda %41, erkeklerde %20,5 ve toplamda %30,3 olarak saptanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2014 yılında sunulan verilerinde 600 milyondan fazla yetişkinin obezite kategorisinde yer aldığını belirtmektedir. 2016 raporuna göre ise, bu sayının dünya üzerinde 650 milyon ve Türkiye’de ise 16 milyondan fazla olduğu bulunmuştur. Ülkemiz %29,5 oran ile Avrupa’da fazla kilolu kişilerin sıklıkla rastlandığı ülke durumundadır. DSÖ verilerine göre, 1975-2016 yılları arasında obezite kategorisinde yer alan bireylerin sayısı önceki yıllara göre üç katına çıkarak günümüzde epidemik oranlara ulaşmıştır. Tahmin edilen veriler doğrultusunda 2025’e kadar 2,7 milyar yetişkin bireyin normalden fazla kiloda olacağı (bunun 1 milyarı obezite kategorisinde) ve 177 milyon yetişkinin ise obezite sebebiyle etkileneceği öngörülmektedir.
Obezitenin temel nedeni normalden fazla enerji alımına ek olarak yeterli miktardan az enerji harcanması sonucunda uzun vadeli oluşan enerjideki dengesiz durum olarak açıklanmaktadır. Dengesiz ve düzensiz beslenme, fiziksel aktivite yetersizliği, yüksek kalorili sıvı ve katı gıda tüketimi, genetik faktörler, çocukluk çağında kazanılan yanlış beslenme davranışları obeziteye neden olmaktadır. Bireyde kalp ve damar hastalıkları, nörolojik hastalıklar, hormonal bozukluklar, psikiyatrik durum bozuklukları, solunum sistemi hasarları, mide-bağırsak sistem hastalıkları, idrar ve üreme organları bozuklukları gözlenebilir. Bireyin eğitim düzeyi, medeni hali, cinsiyeti, çocuk sayısı, yaşı, beslenme örüntüsü, sigara-alkol kullanım sıklığı ve bunun gibi birçok etmen obezitenin oluşmasında rol oynamaktadır.
Beslenme tedavisinde ilk olarak bireylerde kas kaybını minimumda tutarak yağ kütlesinde azalmayı sağlamak amaçlanır. Bireylere sürdürülebilir, dengeli ve düzenli olacak şekilde diyet programı oluşturulur. Temel prensip kişinin harcadığı enerji besinler ile vücuduna aldığı enerjiden yüksek, beslenme örüntüsü olarak besin öğesi dağılımı bakımından dengeli ve çeşitli, aç kalınmayan, doygunluk duygusunun hissedildiği diyetler düzenlenir. Bu diyetler tıbbi beslenme tedavisidir ve bireye özgü, tıbbi hikâyesine, kan bulgularına, eşlik eden hastalıklarına uygun olarak diyetisyenler tarafından uygulanmalıdır. Görüşmelerde sadece bir liste düzenlenmez ayrıca beslenme eğitimleri verilir. Obezite tedavisinde bireyin sosyal çevresi, besin seçimlerinde etkili olmasının yanı sıra fiziksel aktivitesi üzerinde de elzem bir noktadadır. Total basit şeker ve yağ tüketimini azaltmak, taze meyve sebze tüketimini arttırmak, kurubaklagil ve tam tahıllı gıdalardan zengin beslenmek, günlük fiziksel aktiviteyi arttırmak (çocuklarda günde 60 dakika, yetişkinlerde haftada 150 dakika) Dünya Sağlık Örgütü’nün genel önerileri arasındadır.
Obezitede davranış değişikliği ile birlikte beslenmenin düzenlenmesi ve fiziksel aktivitenin artırılması uzun vadede başarı getirir ve üçü ayrılmaz bir bütündür. Fiziksel aktivitenin artırılmasıyla ağırlık kaybını desteklemek, bir süre sonra ulaşılacak olan ideal vücut ağırlığının yönetimi veya fazla yağ kütlesinin oluşmaması hedeflenir. Davranış değişikliği tanımı için 3 ana madde mevcuttur. Bireyler öncelikle kendisine ulaşılabilir bir hedef koymalıdır. İkinci olarak, bu davranışları devam ettirmeleri ve sürdürülebilirlik sağlamalı, ilerlemeleri için ise motivasyon yaratmalıdır. Üçüncü olarak da ilerleyen süreçte kazanılan sağlıklı alışkanlıkların devam ettirilmesi için daha farklı bir hedef belirlenmelidir. Beslenme ve fiziksel aktivitedeki değişimlerin kişide kendini gözlemleyerek ilerlemesi, kilo yönetimi yapabilmek adına etkin bir davranış değişikliği yöntemidir ve davranışsal obezite tedavisinin önemli bir noktasıdır. Bu noktada kişilerin günlük tutmaları/kayıt tutulan uygulamalardan yararlanmaları motive edici olacaktır.
Farmakolojik girişimler, obezite tedavisinde tercih edilen bir seçenektir. Obezite tedavisinde kullanılan başlıca ilaçlar; periferdeki gıda emilmesini bozan ilaçlar, gıda alımını azaltan santral sisteme etkili ilaçlar ve enerji tüketimini arttıran ilaçlar olarak üç kategoriye ayrılabilir. İlaçların hasta için olumlu sonuç verip vermediğine dair yorumu 3 ay sonra yapılmalıdır. Bireydeki ağırlık azalması beklenen boyutta ise (sağlıklı bireyde>%5, ve diyabeti olan bireyde>%3 ağırlık azalması) ilaç kullanımı sürdürülmelidir. Şu anda Avrupa İlaç Ajansı (EMA) biri kombine ilaç olmak üzere üç müstahzarı ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ise ikisi kombine ilaç olmak üzere dört müstahzarı obezite tedavisi için onaylamıştır. Bu müstahzarlardan bazıları Türkiye'de de kullanımda olan ilaçlardır. Obeziteyi yönetmek için ilaç tedavisi yapılmasının esas amacı, obezitesi olan bireyin yaşam tarzı değişikliklerine bağlılığını artırmak ve kilo kaybıyla oluşan biyolojik adaptasyonlarda destekçi olmaktır.
Başarısız kilo verme deneyimleri (endokrinolog, diyetisyen, uzman egzersiz eğitmeni, klinik psikolog denetiminde) olan obezite ile yaşayan bireyler için cerrahi tedavi yöntemi düşünülebilir. Bariatrik cerrahinin diğer tedavilerden farkı obezitenin getirdiği birçok hastalığın tedavisinde de etkili sonuçları olmasıdır. Obezite tedavisi için bir seçenek olan bariatrik cerrahi, multidisipliner bir ekip ile takip edilen bireylerde uygulanabilecek bir seçenektir. Günümüzde yapılan cerrahi türler ana başlıklarıyla emilim bozan teknik, hacim küçülten teknik, kombine teknik olarak üçe ayrılır. Kılavuzlara göre, bireyin amaçladığı ağırlık kaybı, ilişkili hastalıkların tedavisi, risk faktörleri, kişinin tercihi, kliniğin deneyimi belirlenmeli ve buna göre bireye en uygun cerrahi teknik tercih edilmelidir. Laparoskopik Ayarlanabilir Gastrik Band (LAGB), Roux-en-Y Gastrik Bypass (RYGB), Sleeve Gastrektomi (SG) ve Biliopankreatik Diversiyon- Duodenal Switch (BPD-DS) yöntemleri dünyada standart olarak kabul edilen cerrahi tekniklerdir. Bireyin amaçladığı ağırlık kaybı, ilişkili hastalıkların tedavisi, risk faktörleri, kişinin tercihi, kliniğin deneyimi belirlenmeli ve buna göre bireye en uygun cerrahi teknik tercih edilmelidir.
İnsan sağlığını olumsuz yönde etkileyen obezite tedavi edilerek, neden olduğu hastalıklardan ölümlerin önüne geçilebilir. Obezitenin eşlik eden hastalıkları arasında hipertansiyon, tip 2 diyabet, hiperlipidemi, alkol dışı yağlı karaciğer hastalığı, gastroözofajial reflü hastalığı, polikistik over sendromu, serebrovasküler hastalıklar, kalp ve damar hastalıkları, safra yolları hastalıkları, kanser türleri, kısırlık, uyku apnesi sendromu, osteoartroz, psikiyatrik durum bozuklukları ve buna benzer çeşitli hastalıkları saymak mümkündür. Dünya’daki her ülkede ve yaş grubundaki insanlarda, cinsiyet ayırt etmeksizin görülen obezite multifaktöriyel, kronik ve yineleyen bir hastalıktır ve diğer kronik hastalıklara yol açmasıyla ciddi bir halk sağlığı problemini oluşturur. Obezitesi olan bir bireyin yaşam tarzında kilo kaybıyla birlikte kalıcı değişikliklerin sağlanması ve sağlık kazanımlarının elde edilmesi, bu hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde gereklidir.
Obezitesi olan bireylerde doğru beslenme alışkanlıklarının kazandırılması, farmakolojik olmayan tedavinin ana noktalarından biridir. Alanında uzman diyetisyenler tarafından gerçekleştirilen beslenme müdahaleleri, obeziteyi yönetmekte elzem rol oynar. Beslenme konusunda genel verilerin kişiye anlatılması değil, bireye özgü verilen öneriler beslenme tedavisinde esastır. Bireyin algısına, ihtiyacına ve isteğine yönelik yaşamına ekleyebileceği doğru bilgileri sağlamak amaçlanır. Güncel yaklaşımlara göre, diyetisyenler bireyle karşılıklı ve sağlıklı iletişim kurarak bu yolculukta ona yol arkadaşlığı yapar. Bu sayede bireylerin beslenme tedavisinde kurallı ve kısıtlayıcı bir yol yerine, bireye aktif eşlik edebilmesi için ortam sağlanan bakış açısı mevcuttur. Böylelikle uzun vadeli başarı ve sürdürülebilir bir yaklaşım oluşur. Yalnızca obezitenin mevcut eşlik eden hastalıkları değil, aynı zamanda hastanın günlük rutini, fiziksel aktivite düzeyi ve bireysel alışkanlıkları gibi diğer faktörler de iyi uygulanan bir beslenme müdahalesinde dikkate alınır. Yapılan birçok çalışmada obezitesi olan bireylerde diyetisyen iş birliğinin ve takibinin etkisine dair pozitif sonuçlar bulunmuştur. Diyetisyenler, kilo yönetimi konusunda alanında yetkin sağlık profesyonelleridir ve beslenme tedavisini sağlayacak en önemli profesyonel grup olarak tanımlanmaktadır. Obezitede alanında uzman sağlık profesyonelleri dışında kişilerden gelen sağlığınızı kalıcı etkileyebilecek her türlü tavsiye ve listelerden kaçınılması gerektiği unutulmamalıdır.
Obezite ile yaşayan bireylerde yaşam kalitesinin çeşitli yönleri bozulur; bunlar arasında düşük benlik saygısı, bozulmuş psikososyal işlevler, azalmış fiziksel aktivite ve cinsel işlev bozukluğu yer alır. Yaşam kalitesi, obezitesi olan kişideki iyilik halinin belirteçlerinden biridir. Artmış vücut ağırlığı ve beden kitle indeksi (BKİ), yaşam kalitesinde düşüşe yol açabilir ve beklenen yaşam süresinin azalmasına katkıda bulunabilir. Obezite tedavisinde güncel tedavi yöntemlerinin esas hedefi, yaşam kalitesinde uzun süreli iyileşme sağlamaktır.
- ‘Beden kitle indeksi obezite tanımında tek ölçüttür’ düşüncesi yanlıştır. Özellikle kas kütlesi yüksek bireylerde beden kitle indeksi yüksek olsa da obezite olarak tanımlanmayabilir. Bu gibi durumlarda uzman tarafından analiz edilen yağ yüzdesi belirleyicidir.
- ‘Karbonhidratı kesmek, düşük kalorili beslenmek obezite tedavisinde çözümdür.’ düşüncesi yanlıştır. Obezite tedavisinde de her kilo yönetimi hastasına yaklaşılması gerektiği gibi yeterli kalori, dengeli besin örüntüsü ve sağlıklı karbonhidratlara da ihtiyaç vardır.
- ‘Obezite genetiktir ve tedavi edilemez.’ yanlıştır. Obezite oluşmasında genler rol oynar fakat çevresel faktörler de etkilidir. Her obezitesi olan bireyde hastalık varlığı, aile geçmişi kaynaklı değildir. Obezite, önlenebilir hastalıklarda önemli bir sıradadır.
- ‘Su içsem yarıyor’ düşüncesi yanlıştır. Matematiksel olarak alınan kalori verilen kaloriden fazla ise kilo alınır.
- ‘Obezitenin aşısı, ilacı ve çözüm yolu gelecek.’ düşüncesi yanlıştır. Literatür ve yapılan çalışmalarla tek kalıcı çözüm bireyde beslenme ve egzersiz ile birlikte yaşam tarzı değişikliği sağlamaktır. İlaç, tedavisi veya ameliyat gibi çözüm yolları deneyen bireylerde dahi sağlıklı ve kalıcı kilo kaybı için bu esastır.
- ‘Limonlu su, sirkeli su veya detoks suyu yağ yaktırır.’ düşüncesi yanlıştır. Herhangi bir besin kilo aldırmaz ya da verdirmez, sadece kilo almak ya da vermek için destek olabilir.
- ‘Şeker içeriyor diye düşünerek meyve tüketmemek’ yanlıştır. Kişisel ihtiyaç belirlenerek günde ortalama 1-3 porsiyon meyve tüketilebilir, posa içeriği ve vitamin zenginliği sayesinde kilo kaybına destekçi olabilir.
- ‘Akşam 18.00’den sonra besin tüketilmemelidir, tüketilen her besin yağ olarak depolanır.’ düşüncesi yanlıştır. Bireyin yaşam tarzına göre öğün düzeni belirlenebilir. Hiçbir besinin saate göre kalorisi değişmez.
Çağımızın hastalığı olan ve son yıllarda hızla artan obezite, kozmetik bir sorundan öte bir metabolik hastalıktır. Tedavi ancak beslenme ve fiziksel aktivite davranışının birlikteliğiyle sağlanan yaşam tarzı değişikliği ile mümkündür. Obezite ve obeziteye bağlı eşlik eden hastalıklar kişide birçok sağlık riski oluşturur. Tıbbi beslenme tedavisi, medikal tedavi, davranış tedavisi ve cerrahi tedavisi için mutlaka alanında uzman multidisipliner bir ekiple çalışılmalıdır. Tüm tedavi türlerinde kalıcı bir çözüm için beslenmenin düzenlenmesi ve davranış değişikliği ortak tedavidir. Sürdürülebilir bir yaklaşım ile obezite, önlenilebilir ve tedavi edilebilir.
1. Apovian C.M, et al. Pharmacological management of obesity: An endocrine Society clinical practice guideline (2015).
2. Bleich S.N, et al. Enhancing the role of nutrition professionals in weight management: A cross-sectional survey (2015).
3. Blüher, M. Obesity: Global epidemiology and pathogenesis. (2019).
4. Camacho S, Ruppel A. Is the calorie concept a real solution to the obesity epidemic? (2017).
5. Cruz M.R.R, et al. Predictors of Success in Bariatric Surgery: The Role of BMI and Preoperative Comorbidities (2018).
6. Donini L, et al. Disability, Physical Inactivity, and Impaired Health-related Quality of Life are not Different in Metabolically Healthy vs. Unhealthy Obese Subjects (2016).
7. Gadde K, Atkins K. The Limits and Challenges of Antiobesity Pharmacotherapy. (2020)
8. Garaulet M, Perez de Heredia F. Behavioural therapy in the treatment of obesity (II): Role of the Mediterranean Diet (2010).
9. Harvey J, et al. Log Often, Lose More: Electronic Dietary Self-Monitoring for Weight Loss (2019).
10. Jakobsen G.S, et al. Association of Bariatric Surgery vs Medical Obesity Treatment With Long-term Medical Complications and Obesity-Related Comorbidities (2018).
11. Karadayı B, et al. The Role of Obesity Surgery in Obesity Treatment in Turkey (2017).
12. Obezite Tanı ve Tedavi Kılavuzu. Türkiye Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği (2019).
13. Olszewska M, et al. Epidemiology and pathogenesis of obesity (2018).
14. Onat A, et al. Tıp Dünyasının Kronik Hastalıklara Yaklaşımına Öncülük (2017)
15. Öcal H, Aygen E. Obezitenin Cerrahi Tedavisi (2018).
16. Paccosi S, et al. Obesity Therapy: How and Why? (2020).